1994 yapımı Tim Burton filmi, ne popüler ne entelektüel ilgiyi toplayamamış bir yönetmenin, Edward D. Wood Jr.'ın, hayatından üç filmlik bir sinema macerasını anlatıyor. Bu adam, Ed Wood, sinemaya ve sinemasına öyle aşık ki en basit hataları görmezden gelerek büyük resmin, yani eserinin, gösterişli eşsizliğini ortaya koymak, kendini perdeye yansıtmak adeta çırpınıyor. Oyuncu sahne sırasında kapıya mı çarptı, önemi yok, bir ikinci çekime gerek yok, hatalı haliyle doğal, gerçekçi! Parasızlık, insanların her defasında filmlerini nefretle kötülemeleri, büyük yapımcıların es kaza izledikleri bir filmi şaka sanarak kahkahalarla gülmeleri, hiçbir şey bu adamı durduramıyor. "Dünyayı Kurtaran adam"(Çetin İnanç, 1982) kalitesinde kült filmlerini, büyük şan ve şöhret yakalayacağına inanarak, bir Orson Welles olacağını düşünerek çekiyor. Eski yıldızların, televizyon ünlülerinin adıyla sanatını korumaya çalışıyor. Sonunda başarıyı yakalıyor belki ama, bu başarı o öldükten tam 16 yıl sonra Tim Burton'ın filmiyle geliyor. Filmden önce, küçük bir kült grubu olan "Woodian"lar filmden sonra öyle büyüyorlar ki filmde anlatılan filmlerden biri olan "Glen or Glenda"(1953) tam 42 yıl sonra birçok ülkede gösterime giriyor. Filmin 1953'te Los Angles'ta hiçbir sinemada gösterilmediğini düşünürsek, Ed Wood kültünün nasıl parladığını daha iyi anlarız.
Ed Wood ve filmlerini bırakıp, Tim Burton ve "Ed Wood" filmine dönersek, Tim Burton'ın masalcı anlatımının bir biyografide dahi bozulmamış olması en dikkat çeken özellik filme dair. Öte yandan, film müzikleri olarak birçok bilinen klasik müzik eseri kullanılmış ki çok örneği olan bu durum bu filmde öylesine iyi kotarılmış ki, Türk sinemasında çokça hissettiğimiz müziğin filmin anlatımını yapaylaştırması durumunu hiç yaşamıyor aksine müziği her fark edişinizde ayrıca keyifleniyorsunuz.
Neyse, bir bakın işte…